Yazının salt harflerden ibaret olmadığını, anlam ve form ilişkisinin tıpkı resimde olduğu gibi yazı sanatında da var olduğunu her fırsatta dile getiren sanatçı Emrah Yücel’in yeni sergisi geçtiğiniz günlerde DG Art Project’de açıldı. Kendisini “yazı ressamı” olarak tanımlayan sanatçının ilahi kaynaktan gelen mesajlardan yola çıkarak oluşturduğu “Bir Okunmayan Mesajınız Var” isimli sergi, Kur’an-ı Kerim’den ayetleri ya da tüm Semavi dinlerdeki ortak hikâyeleri insanlara sanatçının kendine özgü ifadesi ile anlatıyor. Allah’ın güzel sözlerini güzel şekillerle bütünleşip insanların beyninde görsel bir hafıza oluşturmak istediğini ifade eden Yücel, ortaya koyduğu otuz farklı eserle de izleyiciye “okunmayan mesaj”larını hatırlatıyor.
* Öncelikle sizin dilinizden “Okunmamış Bir Mesajınız Var” sergisini dinlemek isterim…
Serginin ismine ben karar verdim: “Bir Okumaya Mesajınız Var” Nesne ve özne ilişkisi bir sanat eserinde benim önceliklediğim ilk şey. Günümüzde çağdaş sanatlarda da, genellikle sanatlarımıza da sadece nesneye odaklanıyoruz. Güzel bir şekil, güzel bir resim… Ama özneyle alakalı bazı hususlar eksik. Yaptığım işte özne ile biçim ilişkisinin çok sıkı olması gerektiğini düşünüyorum. Hayatın her alanında, sosyal hayatta da, dini alanda da, tüm ilişkilerimizde bazı mesajları çok alışılageleni kaçırıyoruz. Birbirimize sürekli selam veriyoruz. “Selamün aleyküm” ya da “merhaba” diyoruz. Bu ağız alışkanlığının ötesine geçiyor mu? Selamün aleyküm ne demek? Ben bir Müslümana selamın anlamını sorduğumda şaşırıyorum. Mesajla alakalı bazı problemlerimiz var. Ben bu sergide ilahi mesajlardan yola çıktım. Fatiha Suresini benim anneannem çok iyi okurdu rahmetli. Fatiha suresindeki içindeki tek bir kelimeyi bilmez benim anneannem. Yani biçim çok güzel ama özneyle alakalı bazı problemler var. Bunun mükafatını ya da ecrini tabii ki verecek olan Rabbim. Umarım ki tüm ölmüşlerimizi, inanan tüm ölmüşlerimizi mükafatlandırır. Ben o mesajın anlaşılması gerektiğini düşünen birisiyim. O yüzden naçizane anladığım ilahi mesajları, bu coğrafyada yaşayan insanların anlayabildiği bir dilde, ahkâmın üzerinde ortaklaştığı Diyanet İşleri Başkanlığı mealinden yola çıkarak resmettim. Onları bir sanat eserlerine aynısını dönüştürmeye çalıştım. Tabii ki burada üzerine basarak söylüyorum, benim Kur’an-ı Kerim’i Türkçeleştirmek ya da Kur’an-ı Kerim’deki mesajı, manayı Türkçeleştirmek gibi bir gayem yok. Ben din adamı değilim. İnanan birisi olarak sevdiğim -ki hepsini seviyorum-, hoşuma giden -ki hepsi hoşuma gidiyor-, önceliğim olan kıssaları, resmettim.
* Seçtiğiniz metinler arasında Kur’an-ı Kerim’den ayetler ve tüm Semavi dinlerdeki ortak hikâyeler de var değil mi?
Kıssalar arasında üç semavi dinin de ortak hikâyelerini konu edindim “Yusuf’un Kuyusu”, “Yedi Uyurlar” yani “Asab-ı Kehf”, Maide Suresi, “İsa’nın Son Akşam Yemeği” gibi ortak değerleri resmetmeye çalıştım. Bunları yaparken biliyorsunuz mesaj vurgusu bizim için çok önemliydi. Belki de çok gözümüzün önünde olan, çok okuya geldiğimiz şeyleri, acaba görmekle bakmak arasındaki fark gibi… “Mesaja baka baka hani görmeyi mi unuttuk?” gibi bir niyetle yapılmış bir çalışmaydı bu. Serginin ismi de buradan geliyor zaten.
* Eserlerin formlarına baktığımızda yuvarlak, kare ve damla gibi farklı formlar görüyoruz ancak hepsinde bir merkez var. Formlarla ilgili neler söylemek istersiniz?
Kare veya damla formlar bulunmasıyla birlikte eserler genellikle yuvarlak formdan oluşuyor. Burada eserlerin yuvarlakta oluşması nedeni basit: Bulunmuş olduğumuz coğrafya. Bulunmuş olduğumuz coğrafya biliyorsunuz sürekli tarihin tekerrür ettiği ve aynı şeyleri sürekli yaşadığımız bir coğrafya. Aynı şeyleri yaşamayı biz mi tercih ediyoruz, bize mi yaşattırılıyor, bunu bilmiyorum. Ama bu coğrafyada tarih hep tekerrürden ibaret. Bu tekerrür, ya mesajı doğru düzgün anlamadığımızı gösteriyor bize ya da mesajı unuttuğumuzu gösteriyor. Eğer bugün hâlâ bu coğrafyada insanlara dair bir zulüm yapılıyorsa ve bu zulüm tarih içerisinde sürekli tekrar ediliyorsa bir çemberin içerisinde dönüyormuş gibi, bu coğrafyanın insanı ancak ve ancak bir çemberle anlatılabilir. Siz ve ben aynı coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafya tarihin başladığı, insanlığın öğretildiği, tarihin en rütbeli coğrafyası ama şu an insanlığı öğrettiğiniz yerde bugün insanlık dersi alıyorsunuz. Bu çember niye aynı yere döndü, niye başa döndük biz? Demek ki burada bazı problemler var. Bu problemler mesajı almamızla, mesajı doğru almamızdan, almamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Mesajı almamaya devam ettiğimiz sürece Filistin’de çocuklar ölmeye devam edecek.
* Sergide dikkat çeken bir başka unsur, eser yanlarındaki karekodlar. Ne işe yarıyorlar bahsetmek ister misiniz?
Bir sanatçının eserlerinin dedikodusunu yapmasından çok hoşlanmıyorum, çok beceremiyorum. Becerdiğim bir şey değil eserleri anlatmak. Sanki bu sanat tarihçilerinin, sanat danışmanlarının, küratörlerin işiymiş gibi geliyor. Ama bu sergide Zeynep Öztürk çok güzel bir fikir verdi: “Tamam o zaman bu eserleri sen anlatma, eserleri yapımına şahitlik eden birisi anlatsın” dedi. Hayat arkadaşım bununla alakalı güzel bir metin oluşturabilirdi. Leyla Hanım, Leyla Kara minyatür sanatçısı, kendisi güzel metinler yazdı. Bizim eserlerimizin insanlarda nasıl bir karşılığı olduğunu gördük. Zeynep Öztürk ve ekip arkadaşlarımız çok beğendi. Biz de çirkin sesimizle onları seslendirdik. Amaç burada halisane bir şey. Tekrar söylüyorum: Hatırlatıcı olması ve teberrüken dediğimiz bereketlenmekten başka hiçbir gayemiz yok. Özellikle bu Ramazan ayında kalplerimiz temiz. Biz bir mesaj aldığımızı düşünüyoruz. Hoşumuza giden mesajlar bunlar. Allah’ın güzel sözleri. Allah’ın güzel sözlerini güzel şekillerle bütünleşip insanların beyninde görsel bir hafıza oluşturmak istedik sadece. Enbiya Suresi’nin 30. ayetinde “Biz her şeyi sudan yarattık”, bu hattatlarımız tarafından çok güzel yazıldı zaten evlerimizde duvarlarımız süsleniyor. Ama bunu damla formunda ve su renklerinde yaptığımızda sanki izleyicide daha kalıcı bir hafıza buluşuyor gibi düşündük. Serginin amacı buydu, yazıyla resmi ya da yazıyla bir şekilde birleştirip mesajı daha güçlü bir şekilde izleyicinin zihnine çakmaktı niyetimiz.
Küratör Zeynep Öztürk
* Küratörlüğünü üstlendiğiniz Emrah Yücel’i bir de sizden dinleyelim. “Okunmamış Bir Mesajınız var” sergisi ve sanatçı hakkında neler söylemek istersiniz?
Birlikte çalışmaya başlamadan önce Emrah Yücel’i sanatçı olarak tanımıyordum. Bir aile meclisinde beraberken bir yakınımız tarafından eserleri gösterildi. Çok beğendim, çok etkilendim. Biz de DG Art Project’de aslında başka bir sergi için hazırlanırken Ben Emrah Yücel’i yakından tanımak istediğimi, atölyesini ziyaret etmek istediğimi söyledim.Emrah Yücel’i gitmeden önce araştırırken kendini “Ben yazı ressamıyım” diye tanımladığını okumuştum. Ben de sanatçıyım, resim yapıyorum “Yazıdan resmi mi olur?” diye bir soru geçti kafamdan. Merak ettim. Atölyesine girdim ve girdiğim andan itibaren fotoğraflarda gördüğüm eserleri yakından görmek beni çok etkiledi. Emrah Yücel de aslında başka bir sergi için hazırlanıyordu. Kendisine aklımdaki fikri anlattım ve “Ramazan ayında biz bu eserlerle DG Art Galeri’de bir serginizi yapalım” teklifinde bulundum. Ve biz 15 gün gibi çok kısa bir süre içinde, çok hızlı bir şekilde organize olduk.
* Sergi iki farklı salonda izleyiciyle buluşuyor. Biri beyaz zemin üzerine alışılmış bir sergileme iken diğer salonun duvarları siyah ve sanırım bir de özel bir gösteri ile açılıyor değil mi?
İlk alanda şu anda sıradan bir görüntü görüyorsunuz. Beyaz duvarlarda asılmış eserlerimiz var. Bizim biliyorsunuz burada bir alanımız daha var. Oraya daha farklı bir sunum hazırlandı. Benim aklımdaki hikâye ile orada bir sunumla karşılaşıyor izleyici. Bir performans sergiliyoruz, sonrasında tüm ışıklarımız açılıyor. O karanlığın içindeki misafirlerimiz aydınlığa kavuşuyor ve Emrah Yücel›in eserleriyle karşılaşıyorlar. Emrah Yücel’in eserlerine ben çok inandım. Kendi eserlerim gibi kabul ettim. Belki de eserlerin ilettiği mesajlardan, Kur›an-ı Kerim’imizin içindeki ayetlerden, surelerden oluşuyor olmasından. Belki de onların Emrah Yücel’in yöntemiyle sergilenmiş olması, resme dönüştürülerek farklı bir boyut kazandırılmış olmasından. Şimdi ben de kabul ediyorum. Evet, Emrah Yücel, kesinlikle bir “yazı ressamı”.